Tarihi geçmiş besinler, meyve ve yemiş kabukları gibi atıkları, ilkbaharda biçilen çimenler ve sonbaharda dökülen yapraklar…
Genelde çöp olarak görülen bu atıklar, Ottan Studio’nun kurucusu ve ürün tasarımcısı Ayşe Yılmaz ve ekibi ile, kahve masalarına, aydınlatma elemanlarına ve hatta kahve altlıklarına dönüşüyor.
Sürdürülebilir ve doğa dostu tasarım için ilham veren bu yenilikçi yöntemleri daha iyi anlamak için Ayşe ile Ottan Studio’da buluştuk.
Gerçekten çok ilginç bir iş ile uğraşıyorsun, yani Türkiye’yi geçiyorum dünyada bile sayılı birkaç kişinin arasındasın sanırım. Bu fikir nasıl oluştu peki?
Evet, gerçekten de iki elin parmaklarını geçmiyor. Benim için aslında her şey, evdeki meyve kabuklarını atmaya kıyamayıp bir şekilde değerlendirme arayışıma dayanıyor.
Özellikle mandalina kabuklarını çok seviyorum. İçlerinden ışık süzüldüğünde olağanüstü renk ve dokusunu görebiliyorsunuz. Kokusu da beni büyülüyor ama o ayrı bir konu. Yani, bu malzemeler mandalina kabuklarıyla oynadığım oyunlardan ortaya çıktı diyebiliriz.
Ottan’ın oluşumuna start veren ilk malzeme de cips kabına döktüğüm mandalina kabuklarından yapılmış bir kompozit. Çıkan sonuç aşırı hoşuma gidince hemen kocaman bir tabak meyve hazırladım ve her birinin kabuklarından rengarenk malzemeler üretmeye başladım.
Einstein’ın bir sözü var “Oyun araştırma yöntemlerinin en etkilisidir.” Malzemeler, renkler ve formlar kendimi bildim bileli benim oyuncaklarım oldu. Sanırım bu oynamaktan hiç sıkılmadığım ve sıkılmayacağım bir oyun.
Dekorasyon ve mobilya ürünlerin de bu oyunun bir sonraki seviyesi herhalde?
Tasarımcı olduğum için genelde aklıma ilk gelen soru bu elimdekini nasıl ürünleştirebilirim oluyor zaten. Ancak malzeme potansiyeline bakarak, kendini göstereceği, en iyi şekilde uyum sağlayacağı sektörlerin mobilya, dekorasyon ve aydınlatma sektörleri olduğunu düşündüm.
Ürünlerimde sadece kullanılan malzeme ile değil, üretim aşamasından başlayarak kullanım ömrünü tamamladığı zamanı ve sonrasını da kurgulayarak fark yaratmaya çalışıyorum. Aslında Ottan Studio sıfır atık konusunda farkındalık oluşturmayı amaçlayan bir sosyal girişim.
Mobilyaları düşününce akla genelde ahşap gibi doğal malzemeler geliyor ama, bu sektörün de sürdürülebilirliği tartışılır durumda…
Mobilya sektöründe bildiğiniz gibi ahşap ürünler vazgeçilmez olmuş durumda ancak bu tutkumuzun yerine daha iyi alternatifler koymak gerekiyor.
Çünkü doğal ormanlarımızın sadece %30’u kaldı ve her dakika Amazonlarda ortalama 2000 ağaç kesmeye devam ediyoruz. Bu ormansızlaştırmanın 5 büyük nedeninden biri de mobilya sektörü, bu durum bana çok da sürdürülebilir bir dünya imajı vermiyor.
Ahşap hiçbir zaman hayatımızdan tamamen kaybolmayacak bir malzeme ancak unutmamalıyız ki bir ağaç ortalama 70 senede yetişiyor ancak yapraklar her sene!
Binlerce yıllık geleneğimizi sürdürerek ahşap mobilyalar üretiyor olmak çok güzel, ancak bunlara çağdaş ve yeşil alternatifler getirmenin zamanı geldi.
Ottan Studio çimenlerin, yaprakların ve aklınıza gelen, işlevlendiremediğimiz diğer tüm yeşil şeylerin mükemmel birer hammadde kaynağı olduğunun farkında ve bunlar doğaya karışmadan hayatımızda yer edinmeleri için bir şans daha tanıyor.
Ürünlerin tasarımlarında da yine bu bakış açısını mı kullanıyorsun?
Öncelikle ürünlerin beşikten beşiğe yaşam döngüsünü kurgulayarak mümkün olduğunca doğaya ve insana saygılı olmasına dikkat ediyorum.
Olabildiğince minimal, fonksiyonel ve zamansız tasarımlarla insan hayatını kolaylaştırmak ve bunu yaparken de ürünlerin karbon ayak izini düşürmek adına çalışıyorum. Ayrıca ideal dünyada tasarlanan ürünler gerektiğinde birden fazla fonksiyonu karşılayabilmeli.
Örneğin, bir ürünü bir kişi diş fırçalık, başka bir kişi kalemlik, bir başkası bir vazo olarak kullanmak için satın alabilir. Bu da dikkat ettiğim noktalardan biri.
Ayrıca her malzemenin bir tarzı, bir kişiliği oluyor. OTTAN’da bu kişilikler çok çeşitli çünkü kullandığımız her bitkinin bambaşka bir ruhu var. Bu sebeple bunu bir miktar ön planda tutup diğer öğeleri destekleyici olarak kullanmaya çalışıyorum. Hepsinden öte insanların aşık olacağı, insanları gülümsetecek parçalar yapmak istiyorum.
Peki bu ürünlere insanların tepkisi nasıl oluyor?
Açıkçası başlangıç aşaması inanılmaz zordu. Kimse ne yapmaya çalıştığımı anlamıyor ve bana inanmıyordu. ‘Çöpçü Kız’ olarak anılıyordum.
Durum böyle iken kendi kendime motivasyon toplayıp her gün azimle çalışmak, düştüğüm zaman yine kendi elimden tutup çekmeyi başarabilmek oldukça zorlayıcıydı.
O günler beni yıldırmadıysa başka hiçbir şeyin kolay kolay yıldırabileceğini sanmıyorum.
Şu anda ise yanımda destek olan pek çok insan ve müthiş bir ekibim var. İnsanlar projeyi anlatınca çok etkileniyor ve konuşulan konu kapanıp OTTAN konuşulmaya başlıyor.
Her gün sosyal medya hesapları üzerinden bizimle çalışmak isteyen kişilerden mesajlar alıyorum. İnsanların karşılıksız destek verip bir şekilde katkıda bulunmak, projenin bir parçası olmak istemesi çok gurur verici.
Böyle bir şey yarattığımı görmek beni inanılmaz mutlu ediyor. Aslında yaptığımın o kadar da zor bir şey olduğunu düşünmüyorum. Sadece farklı bir açıdan bakıp ‘farkında’ olmamız gerekiyor.
Sürdürülebilirlik veya geri dönüşüm denildiğinde herkesin aklına doğaya hem üretiminde, hem kullanımında, hem geri dönüşümünde zarar veren plastik ürünler geliyor.