Yaşayan Gezegen Raporu, gezegenimizin ve özellikle yaban hayatının karşı karşıya olduğu büyük krizi gözler önüne seriyor.
Rapora göre, 1970-2020 yılları arasında yaban hayatı popülasyonları %73 oranında azaldı. En ciddi düşüş, Latin Amerika’da %95 oranında, Afrika’da %76 ve Asya-Pasifik’te %60 oranında kaydedildi. Tatlı su ekosistemleri %85 oranında kayıpla en ağır zararı görürken, kara ve deniz ekosistemleri de sırasıyla %69 ve %56 oranında küçüldü. Uzmanların kayıpların ardında habitat tahribatı, iklim değişikliği, kirlilik ve yasa dışı avcılık yattığını belirtiyor.
Ekosistemlerin giderek daha fazla zarar görmesi, temiz hava, su ve sağlıklı toprak dengelerinin tüm gezegen çapında yok olmasına neden olabilir. Amazon yağmur ormanları ve mercan resifleri gibi kritik ekosistemlerin çökmesi, küresel gıda güvenliğini tehdit ediyor.
Benzer haberleri diğer çalışmalardan da duymak mümkün. Yaban hayatı gibi göçmen kuşlar da iklim değişikliği ve insan faaliyetleri nedeniyle zor zamanlar geçiriyor. Türkiye gibi önemli göç yollarında her yıl 225 kuş türü konaklıyor.
Ancak iklim değişikliği, besin kaynaklarını, üreme alanlarını ve hava koşullarını olumsuz etkileyerek kuşların ihtiyaç duyduğu ideal ekolojik dengeleri bozuyor, göç rotalarını değiştiriyor, hatta bazı türler göçten vazgeçiyor.
Sadece canlılar değil, su kaynakları da küresel olarak tehlike altında. Yapılan yeni bir çalışma Avrupa Birliği’nin yüzey sularının yalnızca %37’sinin sağlıklı durumda olduğunu açıkladı.
Kömür santralleri ve pestisit kullanımı nehirleri ve gölleri kirletirken, iklim değişikliği ve su tüketimi su krizini derinleştiriyor. 2021 itibarıyla yalnızca %29’u iyi kimyasal statüye ulaştı. Nehirlerin serbest akışını desteklemek ve barajları azaltmak gibi doğa temelli çözümler öneriliyor.
Aslında tüm bu sorunlardan kurtulmak doğa temelli çözümlere odaklı. Ekosistemlerin iyileşmesi için yapılan çalışmalar, yaban hayatı, kuşlar ve su kaynaklarının bir olarak ele alınması ile çözüme ulaşılabilecek.
WWF ve EEA, 2030’a kadar cesur adımlar atılması gerektiğini vurguluyor. Sürdürülebilir tarım, pestisit kullanımının azaltılması ve suyun bilinçli kullanımı bu sürecin temel taşları olacak.
Açık Radyo Açık Kalsın
“Türkiye’de çevre ve iklim farkındalığı kazandırmaya öncülük eden, dinleyicileriyle dayanışma ruhunun en güzel örneklerinden biri olan Açık Radyo, 30 yıldır sivil toplum kuruluşlarının, çevre aktivistlerinin ve doğa savunucularının en güçlü seslerinden biri olmuştur.
Açık Radyo, yayın hayatında bugüne kadar tarafsızlık, kapsayıcılık ve bağımsızlık ilkelerini temel alarak tüm kesimlere mikrofonlarını açmış; dezavantajlı grupların ve tehlike altındaki canlıların sesi olmuştur. Türkiye’de ekoloji ve iklim mücadelesinden bahsedilecekse Açık Radyo’nun bu mücadelenin ön saflarında yer aldığı ve yer almaya devam etmesi gerektiği tartışma götürmez bir gerçektir.
Toplumsal adalet, çevre ve iklim adaleti adına savunuculuk yapan bir medya organının kapatılması, ifade özgürlüğüne yönelik ciddi bir tehdit oluşturmaktadır. Bu karar, sadece radyo yayınlarını değil, Türkiye’de iklim kriziyle mücadele eden ve doğayı koruma çalışmaları yürüten sivil toplumun geleceğini de tehlikeye atmaktadır.”
‘İklimin, doğanın, yaşam hakkının savunucusu olan sesi savunuyoruz’
Açık Radyo’nun Türkiye’de çevre mücadelesinin mihenk taşlarından biri olduğuna dikkat çeken örgütler, onun sesinin kısılmasının, toplumsal cinsiyet eşitliği, çevre, halk sağlığı ve insan hakları gibi pek çok konuda yıllardır süregelen tüm çabaları zayıflatmak anlamına geleceğine vurgu yaptı: .
“İklimin, doğanın, tehlike altındaki canlıların, dezavantajlı grupların ve yaşam hakkının savunucusu olan bu sesi savunuyoruz. RTÜK’ün aldığı bu karardan bir an önce dönülmesini ve Açık Radyo’nun bağımsız yayın hayatına kaldığı yerden devam etmesini talep ediyoruz.
17 Ekim 2024 Perşembe günü saat 11.30’dan itibaren aşağıda imzası yer alan kuruluşlar olarak 24 saat süreyle kendi mecralarımızda yukarıdaki talebimizi dile getireceğiz.
Tüm Açık Radyo destekçilerini bu sesi yaygınlaştırmaya davet ediyoruz. Açık Radyo Açık Kalsın”
İmzalayan Kurumlar:
Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği
Çevre Hukuku Ağı
Greenpeace Türkiye
Ekosfer
Hukuk, Doğa ve Toplum Vakfı – HUDOTO
İklim Değişikliği Politika ve Araştırma Derneği (İDPAD)
Mekanda Adalet Derneği
Sürdürülebilir Ekonomi ve Finans Araştırmaları Derneği (SEFiA)
TEMA Vakfı
Türetim Ekonomisi Derneği
Yeşil Düşünce Derneği
YUVA
Yuvam Dünya Derneği
WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı)
350 Türkiye
Türkiye’nin Kömürde Avrupa Rekorunu Kırdı
Türkiye, 2024’ün ilk dokuz ayında 88 teravat saat (TWh) kömürden elektrik üreterek Avrupa’nın en büyük kömür yakıtlı enerji üreticisi oldu. Bu üretim, Almanya’dan %28, Polonya’dan %36 daha fazla gerçekleşirken, 88,4 milyon ton CO2 emisyonu ile rekor kırıldı.
Avrupa’da kömürden elektrik üretimi azalırken, Türkiye’nin emisyonlardaki payı %19’u geçti. Toplam elektrik üretimindeki kömür payı %37’den %35’e düşse de kış aylarında hidroelektrik ve güneş enerjisindeki düşüş nedeniyle kömür kullanımı yeniden artacak.
Türkiye, kömür ihtiyacının %40’ını ithalatla karşılıyor ve 2024’te 16,7 milyon ton kömür ithal etti; bu ithalatın %70’i Rusya’dan yapıldı. Elektrik talebi, 2023’e göre %5 artarak Avrupa ortalamasının (%2,4) üzerine çıktı. İhracat odaklı üretim ve yetersiz yenilenebilir enerji yatırımları, kömür kullanımını artıran faktörler arasında.
Paris Anlaşması’na rağmen Türkiye’nin kömürden çıkış planı bulunmuyor ve “temiz kömür” stratejisiyle üretime devam edilmesi hedefleniyor. Bu gidişat, 2053 net sıfır hedefine ulaşmayı neredeyse imkânsız hale getiriyor.