Hasankeyf’te hem tarih hem de doğa yok oluyor

Her ne kadar hidroelektrik santraller “yenilenebilir enerji” kategorisi içinde olsa da, bu durum bu enerji türünün doğaya zarar vermeyeceği anlamına gelmiyor. Özellikle planlama konusunda yapılan hatalar, çok büyük problemlere yol açabiliyor.

Bunun örneklerinden biri ise şu anda Hasankey’de yaşanıyor. Son sayısında Hasankeyfl içine alan Ilısu projesini konu alan National Geographic projeyi “en yıkıcı” baraj projelerinden biri olarak tanımlanıyor.

“Sular Altındaki Tarih” başlıklı 12 sayfalık makale ile mercek altına alan National Geographic, Hasankeyf’in Ilısu Barajı nedeniyle sular altında kalacak olmasına ve Türkiye’nin ‘barajdaki ısrarına’ odaklanıyor.

Barajlarda ısrar ediliyor

Yazar Suzy Hansen imzalı makalede, artık ekolojik dengeye verdiği zararlar nedeniyle barajların daha az tercih edilmesine rağmen neden bu denli yıkıcı sonuçları olan Ilısu ve benzeri barajlarda ısrar edildiğinin yanıtları aranıyor.

Ilısu Barajı’nda su toplanmaya başlamasıyla birlikte 300 kadar tarihi sit alanının ve onlarca yerleşim yerinin sular altında kalacağı belirtilen makalede, binlerce, kimi kuruluşlara göre on binlerce kişinin yerlerinden olacağına dikkat çekiliyor.

Bunlar arasında birçok antik, Bizans ve sonrasında İslamiyet dönemine ait eserler olduğu hatırlatılıyor.

Tarımsal alanlar tuzlu sular nedeniyle zarar gördü

Türkiye’nin barajlar üzerinden ekonomik kalkınma sağlama hedefine işaret eden Hansen, ekonomik ve sosyal olarak geri kalan bölgede barajların inşası için bu argümanın devletçe sıkça kullanıldığını dikkat çekiyor.

Hansen, Güneydoğu Anadolu Projesi (GAP) kapsamında hidroelektrik santrallerinin kurulduğu baraj göllerinden yapılan sulamalar nedeniyle ‘kalkınacağı’ iddia edilen bölgede birçok tarımsal alanın tuzlu sular nedeniyle zarar gördüğünü belirtiyor.

Hansen, eski Çevre Bakanlığı danışmanlarından olan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Konseyi’nin gıda hakkından sorumlu özel raportörü Hilal Elver’in sözlerine de yer veriyor.

Yapılan onca baraja rağmen 2000’li yıllarda barajların en görünen hedeflerinin tutturulamadığına dikkat çeken Elver ise “suyun yanlış kullanıldığını ve bu projelerin ne kalkınma ne de barış getirmediğini” belirtiyor.

Hansen, barajlardaki suların tuzlanması nedeniyle çok verimli tarım alanlarının harap olduğunu hatırlatırken, bitmiş olan 19 barajın 13’ünden elde edilen elektriğin de başka bölgelerde kullanıldığına dikkat çekiyor.

Ilısu Barajı projesinin tüm GAP barajları içerisinde en ‘yıkıcı’sı olduğunu vurgulayan Suzy Hansen, Dicle nehri üzerinde 250 millik bir alan boyunca tarihin ve ekolojik sistemin yok edildiğini ifade ediyor.

Su kaynakları politika aracı olarak kullanılıyor

National Geographic’teki makalede tüm zararlarına rağmen Türkiye’nin bu barajda ısrar etmesinin en önemli nedenlerinden birinin ‘su kaynaklarını elde tutma’ politikası olduğu belirtiliyor.

Hansen, kısmen Hasankeyf’te yaşayan ve ‘Hasankeyf Matters’ adlı sitenin kurucusu olan ABD vatandaşı John Crofoot’un bu konudaki görüşlerine yer veriyor.

Crofoot ise Türkiye’nin suyu Suriye ve Irak’a karşı bir silah olarak kullanabileceğine vurgu yaparken, bunun bir baskı aracı olacağına işaret ediyor.

Hansen, bu teze örnek olarak da Haziran ayında Türkiye’nin Ilısu Barajı için su tutulmasına başlanması kararını gösteriyor.

İlkbaharda Irak’taki kuraklıklar nedeniyle Dicle’nin su seviyesinin düştüğü ve Bağdat hükümetinin Ilısu’da su toplanmasına karşı lobi çalışması yaptığı hatırlatılan yazıda, Türkiye’nin sonradan Irak’ın talebini kabul ettiği belirtiliyor.

Daha büyük problemler yaşanacak

Yazıda, Türkiye’nin Bağdat Büyükelçisi’nin “Komşularımızın ihtiyacını kendimizinkinden önde tuttuğumuzu bir kez daha gösterdik” yönündeki ‘şantajvari’ sözleri alıntılanıyor.

Hansen, Türkiye’deki temel mantığın “Irak’ın petrolü var ama Türkiye’nin de suyu” şeklinde olduğunu ve bu suyla de ‘ne istenirse onun yapılacağı’ anlayışının olduğunu savunuyor.

Derginin 12 sayfa yer ayırdığı Ilısu ve Hasankeyf konulu yazıda, bölgede yaşayan halkın yaşadığı ve yaşayacağı sorunlara da dikkat çekiliyor.

Ayrıca makalede birkaçı hariç büyük çoğunlukla sulara gömülecek tarihi yerler de paylaşılıyor. Bununla beraber bazı uzmanlar Dicle Nehri’nde ekolojik dengelerin bozulması ile sadece Hasankeyf’te yer alan 123 canlı türü yok olma tehlikesi ile karşı karşıya kalabileceğine dikkat çekiyor.

Kaynak: Gazete Karınca

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Bu site, istenmeyenleri azaltmak için Akismet kullanıyor. Yorum verilerinizin nasıl işlendiği hakkında daha fazla bilgi edinin.